Titreyerek beklemeye değerdi o soğukta yalınayak üşümek, ütüsü yeni bitmiş çorabı annenin avuçlarından alıp giymek gibi ısıtırdı içimi seni düşünmek. Bu yüzden dert etmedim tenimdeki seher yeli serinliğini. Bu yüzden çok sevdim gözlerindeki kuyu dibi derinliğini.

Toprağa verilirken ağlamaya başlayan bebek, torbaları kaldıramayan yaşlı amca, ve geri kalan herkesin kalp krizi geçirme ihtimali. Hangisi soğutuyor beni yaşamdan? Aynısı seni bağlıyor mu daha fazla? Ben bu kadar bencil olabileceğimize inanmıyordum.

“Balıkçıdan olur en has meyhaneci,
İyi meze yapacağından değil,
ağlara düşenin acısını en iyi o bildiğinden…”

Belkide yanlış yerde olan ben değilim, bu şehir.


4 Comments

arolium · December 13, 2007 at 11:24 pm

içinden çıkarmalısın şehri ki içinde olduğunu anlayasın..

Siyah · December 14, 2007 at 11:51 am

tam yapacaktım öylesini, olmadı… şimdik ne şehirin dışında, ne içinde, bilinmedik bir yerinde olmaya hazırlanıyorum… tutsak misali. o zamanda anlama şansım var sanırım…

arolium · December 14, 2007 at 12:01 pm

bedenen tutsak olduğun bi yerde fikren nasıl hür olabiliyorsun dostum.
işin çok zor ve nöronların çok aktif..

Siyah · December 14, 2007 at 12:08 pm

Düşünmek için neden bedensel özgürlüğe ihtiyaç duyayım ki? Yada acı çekmek için diyelim… Hangimiz özgür ayrı bir konu… En azından kumsallar sonsuza pek yakın buralarda, bir de sık sık elektrik kesiyorlar, mumlar… Bunlar ile vedalaşmaya sayılı gün kaldı ayrı bir konu, çok fazla konu oldu, kapatalım en iyisi hepsini… söz biter, acı kalır… ince düşüncen için teşekkürler, sızlanmak gibi oldu, Arolium.Blog <- bu sayfayı ziyaret edeceğim elimden geldiğince... dilerim doğru adresedir tahminlerim.

Leave a Reply to arolium Cancel reply

Avatar placeholder

Your email address will not be published. Required fields are marked *