Alışmayasın dı bana, alışkanlığın olmayayımdı. Her sabah uyandığında yeniden aşık olasın, her gece yatarken yine vedalaşasındı benimle. Öyle bir sevmek ki bendeki, ve sen öyle pisdin ki, ayaklarının kokusu sendi mesela, ayaklarını öpmem o yüzdendi. Ve vedalaşmam işte bu yüzdendi… O gecenin adı flüt sesiydi, balkon yarına nazırdı ve ben işte o an sevmeye hazırdım. Sana akmalıydım ama nasıl? Ses ve nefes aynı anda yetişmişti imdâdıma… Ne çalmıştım, ne çalmıştım senden, bilemeyişlerimdi ve bilemeyişlerimizdi birbirimizi geceyi sevdiren. Duvarlardan sıkılmıştın ve bunu sana söylemek içini okumak olacaktı, kaçarken odadan dört değil beş duvardı geride bıraktığımız, beşincisi, aramızdakiydi… Çocuk parkında çocukça bakacaktın daha dünyaya, ben de çocuk bakar gibi bakacaktım sana. Öpücük Balığı anımsatacaktı seni bana, sen bana nice satırları anlatacaktır okurken seni anımsadığım, ve sana ulaşmanın yasak olduğu anlarda… Nicedir deniz kenarına gitmediğimizi fark etmemiz burkmasındı içimizi, zaten yeterince bükük tutuyordu ellerimiz ellerimizi. Sonra, sen kitap sayfası olacaktın, ben senin köşeni kıvırıp, satırlarının altını çizecektim, en güzeli de kimse ile paylaşmadığım tek kitap olarak kalacaktın… Yine de sahaflarda var olmayı daha bir başka sevecektin, hele bir kağıda yazı yazmaya göresin, kağıt sararacaktı efkârından… Demiştim ya, bir yazı yazacaktım, kimse sevemeyecekti, sırf içinde sen varsın diye, sevdirmeyecektim benden başka kimseye…
(more…)