Evlilik ve Ayrılık Üzerine
*Uzman Psikolojik Danışman ve Psikoterapist Hüseyin Bayraktaroğlu, facebook sayfasında “Neden Evlilik?” başlıklı bir yazı paylaşmış, rahatsız olduğum bir karikatür eşliğinde, öncelikle bu linke tıklayarak onu okuyabilirsiniz. Aşağıda yazdıklarım, hiç bir şekilde kendisine – bireysel bir aksilik amaçlı değildir. Çok saygı duyduğum ve değer verdiğim bir büyüğümdür, ancak okur okumaz içimden geçenler oldu ve kendimi susturmak pek başarısız olduğum bir konu…
Üzgünüm ki konunun bu şekilde ifade edilmesinden rahatsızlık duyanlardanım. Öncelikle belirtmek isterim ki, evet ben de ayrı bir anne – baba’nın çocuğuyum. Ve fakat hayır, durup burada “ben kötü olmadım, ayrılık iyidir” demeyeceğim. Sadece şu noktayı insanların kaçırdığını düşünmekteyim:
Kötü Aile – İyi Aile
Kötü aile, kötü çocuk yetiştirmektedir. Ayrılmak, bu “bilinçsiz anne – baba”ların, kendi bencil hayatlarına devam etme çabalarının sonucu oluyor çoğunlukla. Ancak “Not ortalaması – Uyuşturucu Kullanımı – Şiddet Eğilimi (suç kaydı)” istatistiklerini alıp, “annesi babası ayrı olanlar – olmayanlar” şeklinde bir bilgi ile kategorize etmek, muhteşem bir yanlış. Zira annesi babası ayrı olmayan suçluları ele alıp, “Aile’lerin yetiştirdiği her 10 çocuktan 2’si suçlu oluyor” demek olabiliyor aynı şekilde.
Ayrılık, “kötü aile” ile “kötü anne-baba” (bilinçsiz) arasındaki çizgiyi belirlemez. Bilinçsiz anne-baba ayrıldıktan sonra da yanlış gençler yetiştirir, ayrılmadan da yetiştirir. İnsanlar, “aile kurumunu nasıl tutkal ile yapıştırırız” diye düşünmek yerine, birazcık olsun “anne – baba nasıl olunur, her döllenebilen vajina, anne olmaya hazır mıdır? her boşalan erkekden baba olabilir mi? araba bile ehliyetsiz sürülmüyor, evinde motor yapsan sokakta süremezsin, peki evinde denetimsiz – kontrolsüz yaptığı çocuğu nasıl olur da bu kadar kusursuz, kendini nasıl böylesine “yaptık oldu” görebiliyor insan?
Kötü aile ise, iyi anne ve iyi babanın, bir arada kötü bir formasyon oluşturmasıdır. Ayrılık, belirli bir süreci yaşamış ve artık birbirlerine verebilecekleri çok bir şey kalmadığı kanaatine varmış bilinçli insanların da ortak kararıdır aynı şekilde. Bilinçsiz insanların böyle bir karar anındaki çocuklarına dair çözümlemeler yapmadan önce, bu bilinçsiz insanların çocuk yapmalarını denetlemek, bazı insanların “çocuk bakmak için elverişli olmadığını” söyleyebilmek gerekir…
Boşanma
Zira “boşanmalardaki” esas sebep büyük çoğunlukla bireylerin “özgürlük” kaygıları ve karşısındaki ile birlikte kendi sınırlarını bilememesi durumu olarak gözlemleniyor. Bu “özgürlük alanı”, nedense her daim “toplumsal değerlere ters düşüyor”. Sadece sormak istiyorum: bir birey, doğduğu andan 20 yaşına kadar, hiç bir şekilde kişisel katkısını koymadığı, sadece “maruz kaldığı” bu değerlere ne kadar uygun davranabiliyor günümüzde? Bu değerler, dünyanın çok farklı bir noktasında oluştu, ve değişmeye çalışıyor, geçmiş nesil ile, yasalar ile, kaygılar ile çatışıyor. Değişime dair adım atanlar dövülüyor, öldürülüyor, afaroz ediliyor. Sonrasında ise “neden aile kavramı bu kadar mutsuz?” şeklinde istatistiksel araştırmalar yapılıyor, göz önündekini görmemeye yeminli zihinler, rakamsal grafiklerden, kendi pencerelerinden daha uygun olabilecek bir manzara çıkartmaya çalışıyor…
Unutmayalım ki, dünyada en bol olan şey, insan, dünyadaki insan nüfusunun artış çizelgesini ekliyorum aşağıya. Dilerim ki “Neyin kontrol edilmesi – denetlenmesi gerektiği” sorusunu bir daha düşünmenizi sağlar….
*Aslında daha çok söylemek istediklerim var, ancak savaşı kazanabilmem için daha çok okumam gerek.
0 Comments